Üç makalede Fatmagül Berktay :)


Öncelikle Fatmagül Berktay’ ın “Feminist Teorinin Önemli Bir Alanı : Cinsellik” isimli makalesi ile başlamak isterim. Makalenin başlangıcında kadının ilkçağda Yunan uygarlıklarından bu yana rahim ve bedensel donanımı ile özdeşleştirilerek yani üreme süreçlerine bağımlı olarak bir irrasyonal varlığa indirgenmesi ele alınarak başlanmıştır. Her şekilde kadın ve erkek bedeni üzerinden üretilen düşünce biçimlerinin( gen, rahim, güçsüz yaratılış vb. karşılaştırmalarla) evrensen kadın- erkek modeli yaratmanın ilk adımı olarak görebiliriz.Bu, bizi hormonlar, genler temeli üzerinden yürüyen biyolojik özcülüğe götürür (biyolojinin kişinin özünü belirlemesi) ki bu kadınların bir klişe olarak hayata 1-0 yenik başlamalarına sebep olacaktır. Biyolojik özcülük kadın kimliği veya erkek kimliği üzerinde tarihsel, toplumsal, kültürel tüm koşulları reddeder. Toplumsal cinsiyetin kabulü ise cinsiyeti ikiye indirgemekten uzağa atılan bir adımdır. Kültürün(tarih toplum ve diğer birçok değişenin) cinsiyet üzerindeki etkisini kabul ettiğimizde birden çok cinsiyetin var olduğunu dahası aslında cinsiyetin inşa edilmiş olduğunu kabul etmememiz için hiçbir neden yoktur. Bu inşa sürecine Foucault’ nun da belirttiği gibi tıp ve iktidar ilişkileri de yön verir. Eşcinselliğin 1880 ve 70lerde eşcinseller tarafından ifade edilmesiyle heteroseksizm de kendini göstermeye başlamıştı. Aslında tarihin her döneminde eşcinsellik vardı ancak "eşcinsel" yoktu. Egemen ideoloji de kadınlık ve erkekliği doğa olarak kabul ettirmeye çalışıyordu. Frued’un bilinçaltının ve psişik yaşamın pratiğine yaptığı vurgu ile feminizmin kendini ortaya koymasına destek olmuş oldu.
Kapitalizm, bir yandan aile üyeleri arasındaki bağı ortadan kaldırarak aile kavramının içini boşaltırken diğer yandan onu aşkın ve duygusal güvenliğin kaynağı olarak yüceltir. Cinsellik ise tüm bunların arasında eriyip gider. Cinsel edim ve deneyimin kadınlar arasında da farklılık gösterdiğinin keşfedilmesi ile aslında “kadın” terimi altında bir indirgemeciliğin yattığının keşfi ile feministler arası eleştiriler başlamış oldu.
Sanayi kapitalizmiyle birlikte kamusal/özel, iş/aile hayatı ayrımının hayatımıza girmesi ile seks bir kendi-şey’e dönüşür. Pornografi aracılığı ile de kimilerine göre cinsel özgürlük kapsamına kimilerine göre ise ticari sektöre kadının  ezilmesinin tekrar edilmesi olarak girer.
Doğu ile Batı’nın Birleştiği Yer: Kadın imgesinin Kurgulanışı makalesi ile Fatmagül Berktay  , Osmanlı’dan kopup Cumhuriyet’e geçişin, tıpkı ailedeki erkek çocuğun büyümesi ile babanın iktidarının sarsılması örneğinde olduğu gibi, erkekte bir korkaklık yarattığını ve bunu da ataerkil temeli koruyarak kendini güvenceye alma isteğinde ortaya çıktığını savunmaktadır.Kapitalist sanayileşme ikili kavramları korur ve ana ile ilişkilendirilen ve bir namus meselesi haline getirilen vatan savunusunda, kadının asli görevi düzen bozmamak ve erkeğini vatana hayırlı olacak bir halde tutmaktır.Yani ulus- devlet inşasında da ataerkil düzen alt metinlerde sürmektedir.Cumhuriyet’in ideal kadın modeli hem aile hem de toplumsal alanda erkeğe karşı yeni fedakarlıklar üstlenmiştir.   Tabi erkek çocuğun özgürleşmesi ile ailedeki kız çocuğu kendini özgürleştirebileceği ufak da olsa bir alan bulmuş ve kadın hareketi filizlenmiştir. Bu da evrensel olarak kadın güçsüzlüğüne dayanan erk sahibini (kendi iktidarını kadının güçsüzlüğü üzerinde inşa etmesinden dolayı) bir korku içine sürüklemiştir. Türk edebiyatında da aile içinde masum ve cinsel anlamda yetersiz bir kadın   figürü yer alırken, özenilen ve arzulanan fettan kadın, medeniyeti gözüyle algılayan, bu sebeple batıya düşkün olmasıyla küçümsenmeye devam etmiştir. Böylelikle kadının bedeni ve erkeğin zihni temsil ettiği klasik düalizm sürmeye devam eder.
Tüm bunların içinde İslamcı adın kimliği ile bir kez daha toplumsal cinsiyet kimliği merkeze alınmış oldu. Dini, anlam ve anlamlandırma stratejisi olarak ele alan İslamcı feminizm dinin ataerkil düzene ve aile düzenine olan etkisini incelemedi. Dolayısı ile fıtrat anlayışı içerisinde kalmış oldu. Kadının kadın, erkeğin erkek olarak kalması gerektiğini savundu ; ancak yine de dini düşündüğü için Fatmagül Berktay’a göre bir adım atmış olması, son makalesinde olumlanmış gibi görünüyor(Kimlik Politikasının Sınırları ve İslamcı Kadın Kimliği)

Yorumlar

Popüler Yayınlar