BİR BİLİM OLARAK SOSYOLOJİNİN KURULMASINDA AUGUSTE COMTE’UN DÜŞÜNCESİ VE YÖNTEMİNİN ETKİSİ
Giriş
Endüstri Devrimi ve Fransız Devrimi ile toplumsal yapıda büyük
değişiklere sahne olan Batı’da, toplumun incelenecek bir obje olarak
tanımlanması ile birlikte sosyal bilimler inşa edilmiştir. Sosyal bilimlerin
kuruluşu ve kurumsallaşması, dönemin doğa bilimlerinin yöntemlerinden
esinlenilerek gerçekleşmiştir. Bu nedenle, sosyal bilimler 19. yüzyılda doğa
bilimleri gibi pozitivist bilim görüşü ile şekillendirilmiştir. Tarihi ve
coğrafi kavrayıştan uzak olan pozitivist bilim paradigması, matematiği merkeze
koymuş, evrenselci, objektivist, determinist temeller üzerine inşa edilmiştir. Olayların(durum
veya olgu da diyebiliriz ) kökenine inmeyen her şeyden kuşku duyan bakış
açısının getirdiği somut, ampirik, doğrulanabilir olana duyulan merak bilimsel ve pozitivist bir yaklaşıma kapı
açmıştır.Tarihsel bağlamda romantikliğe, soyut formüllere ve metafiziğe düşmanca
bir eğilim görülmektedir..Pozitivist duruş, gerçekliğin parçalara bölünerek
anlaşılabilirlikten uzaklaştırılması ve parçalı gerçekliğin bilgisinin mümkün
olduğunca nicelleştirilerek sistematize edilişini temsil etmektedir.
Bu çalışmada da bir bilim olarak
sosyolojinin kurulmasında Auguste Comte’un düşüncesi ve yönteminin etkisi,
sosyal teori çerçevesinde incelenecektir.
Kısaca Aydınlanma Dönemi ve
Pozitivizme Geçiş
Aydınlanma dönemindeki bazı düşünürlerin çalışmalarından başlayarak
pozitivizmin kendini gösterdiğini söyleyebiliriz. “Ancak kısaca değinecek
olursak “Aydınlanma” modernliğe doğru tarihin hızlanması olarak
adlandırılabilecek Avrupa toplumlarını geçmişlerinden hızla koparan ilerici bir
harekete katılma duygusu ile başlar. Tam olarak tanımlayacak olursak
“Aydınlanma” modernliğe doğru böylesi kökten bir kopuş yaşandığını ifade edip
bunu(çoğunlukla büyük kuşkularla) savunan, daha çok Fransız ve İskoçyalı 18.
yy. Entelektüellerinden oluşan bir gruba verilen addır.”[1] Aydınlanma
felsefenin akla, özgürlüğe ve bireyciliğe yaptığı vurgunun yanı sıra, nesnel,
kolektif güçler olarak toplum ve toplumsal gelişme kavramlarının vurgulanmasını
da kapsıyordu. Bu çerçevede Alan Swingewood’ a göre; “ on dokuzuncu yüzyıl ile
yirminci yy. başındaki sosyolojiye katkıda bulunan üç genel düşünce akımı
saptanabilir:
1.
Yaratıcı ve aktif insan özneyi vurgulayan ve doğa
bilimi yöntemlerinin kültürel analizde basit biçimde uygulanmasını reddeden ,
Vico’nun hümanist tarihsiciliği
2.
Nesnel olgular ve onun yanında doğa biliminin toplum
incelemeleriyle ilintisi üzerinde duran Montesquieu , Millar ve daha az ölçüde
Ferguson’un mekanik toplum teorisi,
3.
Eleştirel rasyonalizmleriyle (bireyi batıl inançlardan
ve entelektüel yanlışlara düşmekten kurtaracak olan bi rasyonalizmdir bu) toplumsal
dünyanın bilimsel açıdan kavranmasını hedefleyen filozoflar , Voltaire, Diderot
ve Rousseau.[2]Modern bilimin ilkeleri ,
metafiziğin reddedilmesi, olguların değerlerden ayrılması ve nesnellik
olasılığına duyulan inanç üzerine kurulmuştu. Dolayısıyla 19. yy.
pozitivizminin kökenleri Montesquieu ile Ferguson’un çalışmalarına
dayandırılabilir.”[3]
Eleştirel pozitivizmin 19. yy. sosyolojik pozitivizmine dönüşmesi devrim
sonrası Fransa’sında gerçekleşmiştir. Montesquieu ve Ferguson dışında 18. yy
aydınlanma felsefesi bir toplum kuramı geliştirememiştir. Toplumu bir bütün
olarak gören teori bağımsız amprik bir bilimin çıkışı açısından önem arz
etmektedir. Parça- bütün ilişkisi , din ve aile gibi kurumların toplumsal rolü
ve işlevine yönelik metodolojik aksiyomun oluşmasında da toplumun bilimin
objesi olarak ele alınabilmesi düşüncesi başlangıç teşkil etmektedir. “Toplumu
bir bütün olarak gören bir yaklaşımdan yoksun olan rasyonalist düşünce, dinsel
fikirleri, toplumun idamesinde hiçbir kayda değer ve pozitif rol oynamayan ,
çemberin dışında ve geçmişin kalıntısı öğeler olarak tanımlamıştı.”[4] Bu
durum da bahsedilen kurumların toplumla ilişkisini değerlendirme fikrinin
önünün kapanmasına sebep oluyordu. “Toplum irrasyonel ve geleneksel öğelerin
aktif , kurucu bir rol oynadığı organik bir bütün olarak tanımlanıyordu.” [5]Sosyolojik
pozitivizmin gelişme sürecinde devrimden sonraki çağda var olduğu düşünülen
ahlak krizi yalnızca bilimin pozitif yönteminin uygulanmasıyla ve ampirik yoldan türetilen toplumsal gelişme çalışmaları
sonucu ortaya çıkan sanayi örgütlenmesi olgusundan türetilebilirdi.
Sanayi toplumu Kavramı: Saint Simon
“Avrupa toplum teorisine sanayi toplumu terimini sokan kişi Saint
Simon’du (1760-1875). Saint Simon’un sanayi toplumu kavramı esasında barışçıl
bir temel üzerine inşa edilmişti.”[6]
Sanayi toplumunu işbirliği ve konsensus zemini üzerine inşa edilmişti. Eski
sistemde güç , toplumsal birliği sağlayan araç iken; sanayi toplumu ,
partnerler ve emekçilerin işbirliği ile en varlıklı mülk sahiplerini kapsayan
ortaklaşa işbirliği biçimlerini yaratacaktı. “Toplum , malların üretimi
etrafında örgütlenmiş, muazzam bir atölye haline gelirken; otorite, bireyler
üzerinde değil şeyler üzerinde kurulacaktı.”[7]Saint-Simon,
sınıf mücadelesini vurgularken devlet yönetiminin toplumsal sınıflarla zıtlaşan
bir yapıya sahip olduğu kanısındaydı. Bu sebeple idari kurumların artık sivil
toplum kurumlarında toplanması gerektiğini öne sürmüştü. Dolayısıyla
çalışmalarında devlet/sivil toplum ayrılığının ve kamusal alanın gelişmesinin
teorileştirmesini temsil etmiştir. Saint Simon daha çok üretenler ve tüketenler
olarak ayırdığı kavramsallaştırma ile sosyolojik bir sınıf teorisi
geliştirememişti ancak; onun sekreterliğini yapmış olan August Comte ilk
kapsamlı sosyoloji sistemini kurmuştur.
Auguste Comte
Tarihsel bağlamda , eski gelenek
ve değerler artık insanları etkilemez olmuştur, toplum savaş ve anarşi
durumundadır. 18. yy. Aydınlanması bu çöküşten kaynaklanmış değil fakat bu
çöküşe katkıda bulunmuştur. Entelektüel, ahlaki ve sosyal yaşama yeni bir temel
aranmaktadır. “Bu, bilimin metotları, bulguları ve instrumental yararlılığı ile
sağlanacaktır.: Sosyoloji bu yeni düzende taçlı zirve olacaktır. Oluşagelen
sanayi toplumunun problemleri(rekabeti sosyal çatışma, özgür girişim fikirleri)
bilimsel olarak hesaplanabilirmiş gibi görülmektedir.”[8]Yine
de pozitivizmin ve amprizmin birbirinden ayrılması gerektiği düşüncesi
hakimdir.
“Bilimsel pozitivizmin gelişmesi , doğrudan amprizmin gelişmesine
bağlıdır. Gücünü dış dünyadaki olayların gözleminden alan tümevarım yönteminin
doğa bilimlerine uygulanmasıyla ulaşılan göz alıcı başarılar , diğer bilim
dallarında çalışanları da etkilemiş , gözlem ve deney ; bilimselliğin gerçek
dayanağı sayılmaya başlanmıştır.”[9]
“Comte sanayi toplumunun kökeni ve gelişmesini açıklamaya yönelik
çabaları ile işbölümünün , zenginliği ve bireyciliğin gelişmesini artıran
toplumsal etkilerini analiz ve toplumsal olguların incelenmesinde pozitif
amprik yöntemlerin lehine olarak metafiziği reddeder.” [10]Onun
ilerleme teorisi toplumsal evrimin özel doğa yasalarının ilerlemesiyle mümkün
olacağını kabul eder. Ona göre bilimler arasında matematiğin başta,
sosyolojinin de sonda yer aldığı bir hiyerarşi vardır ve bunların her biri üç
aşamadan sırayla geçer Üç hal yasasına göre insan düşüncesi birbirini izleyen
üç evreden geçer. “Birincisinde , insan düşüncesi olguları , insanın kendisiyle
kıyaslanabilecek varlık ya da güçlere mal ederek açıklar, ikincisinde, doğa
gibi soyut nesnelere başvurur. Üçüncüsünde insan, olguları gözlemekle ve
aralarında belirli bir anda ya da zaman içinde var olabilecek düzenli
ilişkileri belirlemekle yetinir. Olguların nedenlerini keşfetmekten vazgeçer, onları
yöneten yasaları bulmakla yetinir.”[11] Teolojik
dönemde nedensellik kavramı yoktur. Doğa yasası ve norm birbiriyle bütünleşik
haldedir. Metafizik dönemde artık olaylar nesnelerde bulunan gizil güçlerle
anlaşılmaya çalışılmaktadır. Dinsel açıklamalar yıkılmış; ancak yerine bilimsel
bir anlayış henüz gelmemiştir. Pozitif dönemde ise artık bilimsel anlayış
gelişmiş olup bilimin yasaları ile düşünüş ve amprik uygulama gerçekleşmiştir
ya da Aron’un deyişiyle; “Düşünce her şeyi ya onları canlı varsayarak açıklar
ya da her türlü nedensel, teolojik ya da metafizik açıklamadan vazgeçerek
yasalar koymakla yetinir.”[12]
Auguste Comte:“İnsan aklının gelişme aşamalarına koşut olarak sosyal ve
siyasal kurumların da farklı biçimler aldıklarını öne sürmektedir”[13] Teolojik
, metafizik ve pozitif isimli aşamalarla bilimlerin sınıflamasının bileşimindeki
amaç, matematik astronomi, fizik, kimya ve biyolojide egemen olan düşünce
biçiminin siyaset konusunda da zorunlu olmasıdır. Sonunda , toplumsal evrimin
amacı, insan düşüncesini yöneldiği tutarlılığa götürmektir; bu da iki biçimde,
ya kendiliğinden fetişizm ya da son pozitivizmle gerçekleşir. .
Sosyoloji özellikle kendini
önceleyen biyoloji ile bağdaştırılmıştır. Biyolojinin çalışma konusu da organik
bütünlerden yola çıkar bir bütüncüllük üzerinde çalışır. Sosyoloji de toplumu
bu bütüncüllük anlayışı içinde ele almayı amaçlar. “Statik , parçalar ve bütün arasında denge kuran
toplumsal sistemin farklı hareket ve reaksiyon yasalarını araştırır(…) Comte’un
statik nosyonu işbölümü, aile, din ve yönetim gibi toplumsal kurumlar arası
bağların netleştirilmesi ile ilgilenir. Dinamik ise farklı toplum tiplerinde
değişen bu karşılıklı bağların amprik incelenmesinden oluşur ve Comte da
sosyolojinin bu yönünü tarihsel yöntem olarak tarif eder.” [14]
Tarihsel yöntem ile aslında tarih kronolojik bir sıralama olmanın ötesine
geçiyor ve toplumsal olaylar bir yasa ile bağdaştırılıp bilimsel olarak
incelenecek konuma yükseliyordu. Ancak bu durum toplumsal fenomenlerin değişmez
yasalara tabi olduğu düşüncesine doğru yönelmiş ve bilim kisvesi altında
toplumsal değişmeyi belki de kaderci bir bakışa yönlendirmiştir. Çünkü “Comte,
“gerçek kurtuluş”u , bireyim doğa yasaları karşısında “rasyonel boyun eğişi”
olarak tanımlıyordu.(…) bunun pratikteki anlamı yeni ortaya çıkmakta olan
sanayi toplumu içindeki eşitsizliklere boyun eğiştir.”[15]Mutlaka
pozitivist sosyoloji buna bir çözüm bulacaktı ancak söz konusu yasaların ve
düzenin dışına çıkmadan, sınırları belirli biçimde bir çözüm önerisi
getirecekti . Bu da “negatif haklar kavramının yerini pozitif ödevler
kavramının aldığı organik toplumdu. (…) yönetim, yükümlülüklerini güç
uygulayarak değil, ahlaki ve entelektüel önderlikle yerine getirir.”[16]
Comte bu yönden politik ekonomistlerden tamamen ayrılıyor. O’na göre
eşitsizlikler kabullenilmeli ve bilgece yönetim ile emir ve itaat kutsanarak ,
hiyerarşi sabit tutularak sistemin içinde çözüm üretilebilirdi. Kontrol,
yönetim ve denetim, entelektüel olarak üstünlüğü kabul edilmiş azınlığa teslim
edilebilir görülmektedir. Hatta bu hayatı kolaylaştırılan bir tutum olarak din
aracılığı ile (itaat kavramı) desteklenerek tercih edilebilir görülmektedir.
Pozitivist dönemin ulaşılacak son nokta olması ve bilimin kutsallaştırılmasının
da bu bakış açısında önemi büyüktür. Sosyo- ekonomik dinamiklerin birbirine
etkisini öngören düşünce sisteminin kendi içinde itaat sistemini ahlaki boyutla
motive edilen bir işbölümü ile meşrulaştırılması ilginçtir. Comte her ne kadar
parça bütün ilişkilerinin incelenebilirliğini teorize etmiş olsa da esasında
bunların kendi aralarındaki zorunluluk ve ahengin keşfedilmesi ile sınırlı
kalması sanayi toplumunu tarihin sonu olarak görmesinden de kaynaklanmaktadır.
“Comte, toplumu organik çerçevede, insanın eyleminin etkinliğini azaltan dışsal
doğal yasaların egemenliğindeki bir sistem olarak kavradığından, amprik ve
tarihsel bir totallik olarak toplum nosyonu geliştirememişti.”[17]
KAYNAKÇA
1.Alex
CALLINICOS Toplum
kuramı,Tarihsel Bir Bakış(çev. Yasemin
Tezgiden) İstanbul,2011,5. Baskı,
İletişim Yay.
2.Alan SWINGEWOOD Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi (çev. Osman Akınhay) Ankara, 1998, Bilim ve Sanat Yay.
3. Russel KEAT, John URRY Bilim
Olarak Sosyal Teori (çev. Nilgün Çelebi)Ankara,2001, İmge Kitabevi Yay.
4. Raymond ARON Sosyolojik Düşüncenin Evreleri(çev. Korkmaz Alemdar) İstanbul, 2010,
Kırmızı Yay.
5. Hamide TOPÇUOĞLU Hukuk Sosyololojisi Dersleri(Sosyoloji Açısından Hukuk) Ankara
,1963, C.I, AÜHF Yay
6. Cahit CAN Hukuk
Sosyolojisinin Antropojik Temelleri ve Genel Gelişim Çizgisi, Ankara, 2002,
Seçkin Yay.
7. Henri BATIFFOL La philosophir du droit, P.U.F. Paris 1962(Aktarılmış Kaynak
Olduğundan Yayınevi Belirsizdir)
8.Ayhan YALÇINKAYA Mazerete Mahal Yok,Sosyal Bilimler Öğrencileri İçin Eğlenceli(k)
Bir Ödev, Lisansüstü Öğretim ve Tez Kılavuzu, Ankara,2011, Siyasal Kitabevi
[1] CALLINICOS, Alex. Toplum kuramı,Tarihsel Bir Bakış,
İstanbul, 2011 ,sf. 38.
[2] SWINGEWOOD, Alan, Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi ,
Ankara, 1998, sf. 48.
[3] A.g.e.
[4] A.g.e. sf. 52
[5] A.g.e. sf. 52
[6] A.g.e. sf. 56
[7] Ag.e. sf. 56
[8] KEAT Russell- URRY John ,Bilim olarak sosyal teori sf . 118
[9] BATIFFOL,Henri, La philosophir du droit, P.U.F. Paris
1962. s. 8, Aktaran, CAN, Cahit, Hukuk
Sosyolojisinin Antropojik Temelleri ve Genel Gelişim Çizgisi, Ankara
2002,sf. 164
[10] swingewoodA.g.e.sf. 60
[11] ARON,Raymond, Sosyolojik
Düşüncenin Evreleri, İstanbul 2010, sf.62
[12] A.g.e. Sf. 75
[13] Topçuoğlu, Hamide , Hukuk Sosyololojisi Dersleri(Sosyoloji
Açısından Hukuk) , C. I, AÜHF Y. Ankara 1963, aktaran, CAN, Cahit, Hukuk Sosyolojisinin Antropojik Temelleri
ve Genel Gelişim Çizgisi, Ankara 2002,sf. 164
[14] Age sf 65
[15] A.g.e. sf. 67
[16] A.g.e. s. 69
[17] A.g.e. s. 71
Yorumlar