Pierre Bourdieu – Düşünümsel bir antropoloji için cevaplar




Yazar bu çalışmada, Bourdieunün bilimsel pratiğini ortaya koyarak eserlerinin  ele alınışında izlenen yöntem ve bakış açısını ortaya çıkarmayı amaçlanmıştır. Çünkü bourdieu, birçok sosyologdan farklı olarak  kuramsal çalışma ile ampirist araştırma yöntemini iç içe geçirmek için düşünümsel bir antropoloji ortaya koymaya çalışmıştır. Sosyolojiyi, indirgemecilik yapmaksızın, hem kendi içinde hem de kendini nesneleştirerek inceler(düşünümsel biçimde). Ona göre sosyolojinin görevi,  toplumun en derine gömülü yapıları kadar bu yapıların devinim ve dönüşümünü sağlayan mekanizmaları da açığa çıkarmaktır.Çünkü sosyoloji indirgeyerek belli yapıları kavrar; ancak bunların sürerliğini sağlayan dinamiklerin keşfi ile toplumun incelenmesi mümkün olabilir. Böylelikle bu bilim dalı işlevselliğini sürdürecektir. Bunun için düşünümsellik kavramını ortaya koymuştur.Düşünümsellik, öznenin, özneyi düşünmesidir. Düşünme esnasında , eleme suretiyle düşünüleni seçen öznenin, düşünmediği , elediği düşünceleri de hesaba katarak, düşünmesidir. Homo academicus ile düşünümsellik aracılığı ile üniversite kurumunu hem içerden hem de dışardan bir göz olarak incelemiştir.  
Bourdieu, ikili karşıtlıkların tümünün birbirini pekiştirdiğini ve insan pratiğinin antropolojik gerçekliğini gizlemeye yaradığını söyler. Toplumsal praksis bilimi ile yapısalcı ve inşacı yaklaşımı bir arada tutar. Yani ; önce nesnel yapılar, etkileşimler ve temsilleri üzerindeki dışsal kısıtlamaları tanımlayan verimli kaynakların dağılımı inşa edilir. İkinci olarak eyleyicilerin doğrudan deneyimlerini devreye sokar.Diğer bir deyişle, önce dipteki yapıları konumlandırır daha sonra gerçek deneyimlerle inşa ederek yaklaşır.  Epistemolojik olarak önceliği , öznel olarak algılanana değil nesnel olarak kopuşa verir. Yeterli bir toplumbilimi hem nesnel düzenlilikleri hem de nesnelliğin içselleştirilme sürecini kapsayabilmelidir. Ona göre toplumsal yapılar  ile bilişsel yapılar yinelemeli ve yapısal olarak birbirlerine bağlıdır ve aralarındaki örtüşme toplumsal tahakkümün güvencesidir.Böylelikle toplumda belirli habitus ve alan nosyonlarının varlığına erişir.

Toplum sahip olduğu habitus ve içinde bulunduğu alanın şekillendirdiği ölçüde hareket etmeye eğilimlidir. Bir alan, bazı iktidar biçimlerine gömülü konumlar arasındaki tarihsel, nesnel bağıntılar bütünü iken habitus, bireylerin bedenlerine, zihinsel ve bedensel algı, beğeni ve eylem şemaları biçiminde konulmuş bir tarihsel bağıntılar bütünüdür. Aslında alan, tarihsel,nedensel oluşumlar iken habitus bireylerin bu oluşumlar içinde tutunabilmelerini sağlayan stratejiler bütünüdür.   Kişilerin bir nevi bedenlerine kazınmış olan,[çeşitli durumlarla başa çıkmasını sağlayan bir strateji üretme ilkesi] sorunları çözme veya etkiye tepki verme biçimlerini habitus olarak adlandırır. Toplumun şimdiye kadarki devinimi ile kişilerin, [örneğin, tahakküm altında olmaya direnmeme yönündeki ( ya da sabit kalarak kendini korumacı biçimde)], aynı alanın sınırları içinde davranmak suretiyle kendilerini korumaya yönelik her türlü tavırlarını, habitus içine yerleştirir.Örneğin aldatılan kadının eşinden ayrılmaması örneğinde olduğu gibi, kadın, bulunduğu durumdan daha kötü bir duruma düşmemek için elindeki ile yetinmek durumundadır. Çünkü içinde olduğu "alan" iktidar, aile , din ve toplumsal ilişkiler onu kabul etmeyecektir. Onun toplumsallaşmasının koşulu ve aracı bu ailedir. Bu sebeple onun habitus'u da bu "alan"a göre şekillenecektir. 

Alan ve habitus , birbirleriyle etkileşim içindedir. Alan, çeşitli alanlardan oluşur ve habitusun oluşumunu, bu alanlar içindeki devinimler belirler.  Yani habitus ile alan arasında aşağı yukarı tutarlı ve sistematik biçimde tepki verir.  Alan ile oyun kavramlarını birbirine yakın görür. Oyuna yatırım yani illusio ile oyuncu oyuna inancı ölçüsünde bahse girer yani rekabete katılır.Bir nevi elindeki kredi ile toplumsal hayata dahil olur.  Alanın yapısını belirleyen şey de oyuncular arasındaki kuvvet ilişkilerinin her anki durumudur. Bir alanın incelenmesini üç şeyin çerçevesinde yapmak gerektiğini belirtir. İlk olarak alanın konumunun iktidar alanına göre çözümlenmesi gerekir. İkinci olarak rekabet halindeki oyuncular arası nesnel bağlar ve son olarak bu oyuncuların habitusu incelenmelidir.

Simgesel sistemin, toplumsal sistemi yalnızca ifade etmekle kalmayıp kurmaya da yaradığını söyler ve tahakküm yapılarının yeniden üretimine katkı sağlar. Bu sebeple simgeseli dönüştürmek dünyayı da dönüştürür(dünyanın temsili dönüştürüldüğünde dünyanın da dönüştürülebileceğini kabul etmek gerekir demiştir). Belki de farkındalık ve toplumsal bilgi düzeyinin artması ile habitus içinde yeni stratejiler vücut bulacak ve bir toplumsal dönüşüm başlayabilecektir.

Yorumlar

Popüler Yayınlar